FIDMARSEILLE İZMİR’DE

Institut français İzmir
20.02.2024 00:00
24.02.2024

Institut français Izmir ikinci yıl üst üste, festivalin son edisyonunun yoğunlaştırılmış bir tekrarı için FIDMarseille’e ev sahipliği yapıyor. Birçok yönetmenin katılımıyla: Martha Mechow (Losing Faith) ve Camille Llobet (Pacheû). Program, FIDMarseille programcıları Claire Lasolle ve Louise Martin-Papasian tarafından sunuldu.

Marsilya Uluslararası Film Festivali’nin 34. Edisyonunda Sunulan Film Seçkisi

20-24 Şubat 2024
Institut français İzmir Sinema Salonu
Giriş ücretsiz

Institut français İzmir ve FIDMarseille, birkaç yıldır Marsilya ve İzmir arasındaki kültürel bağları güçlendirmek için işbirliği yapıyor. Bu çerçevede, İzmir Fransız Kültür Merkezi, Temmuz 2023’te gerçekleşen Marsilya Uluslararası Film Festivali’nin 34. Edisyonunda sunulan filmlerin bir seçkisini İzmirli sinemaseverlerle buluşturuyor.

20-24 Şubat 2024 tarihleri arasında, IF İzmir sinema salonu, Marsilya Uluslararası Film Festivali’nin önceki edisyonunun en etkileyici eserlerinden seçilmiş 10 filmi gösterime sunuyor.

Program

Poster

Program:

20 Şubat Salı
19.30 Background, Khaled Abdulwahed (64’)
21 Şubat Çarşamba
17.00 Capital, Basma Al-Sharif (17’) / Background, Khaled Abdulwahed (64’)
19.30 An evening song (for three voices), Graham Swon (86’)
22 Şubat Perşembe
17.00 Kuş Diyarı, Leïla Kilani (127’)
19.30 Nafura, Paul Heintz (29’) / Pacheû, Camille Llobet (60’)*
23 Şubat Cuma
17.00 Nos îles, Aliha Thalien (23’) / Pacheû, Camille Llobet (60’)*
19.30 Losing Faith, Martha Mechow (100’)*
24 Şubat Cumartesi
12.30 Nafura, Paul Heintz (29’) / An evening song (for three voices), Graham Swon (86’)
15.00 Daw, Samir Ramdani (28’) / La renaissance, Nader Ayache (55’)
17.00 Capital, Basma Al-Sharif (17’) / Losing Faith, Martha Mechow (100’)*
19.30 Kuş Diyarı, Leïla Kilani (127’)
*Yönetmenle buluşma

GERİ PLAN
Khaled Abdulwahed | Almanya | 2023 | 64’
SÜRGÜNDEKİ SANATÇILAR | ULUSLARARASI YARIŞMA 2023
BÜYÜK ÖDÜL | ULUSLARARASI YARIŞMA 2023
Khaled Abdulwahed Almanya’da bir mülteci olarak yaşıyor. Babası Suriye’de, orada kalmaya mahkûm. Hayatın ironisi, kendisi neredeyse 60 yıl önce Doğu Almanya’da değişim programıyla öğrenci olarak yaşamış. Yönetmen, o döneme ait fotoğraflar vasıtasıyla, babasının gelecek vaat eden yüzünü, varlıklı ve heybetli bir Almanya’nın çekim alanına yeniden sokmak için görüntülerle oynadığı titiz bir çalışma yapar. Film, bu narin hareketin her aşamasını, babasının geçmişteki varlığına dair birkaç izi arayışıyla birlikte kaydeder. Babasının uzaktan gelen, çatlak sesi tarafından yönlendirilerek oğlu Dresden’den Merseburg’a kadar babasının ayak izlerini takip eder. Sesi, dokunaklı sessizlikler ve kesintilerle noktalanan, mutlak bir ayrılığın endişesinin yayıldığı bir telefon konuşması sırasında önceki bir dünyanın anılarını geri getirir. Görüntülerle oynayanın inatçı hırsı hem basit hem de güçlüdür: mahrem olanı tarihsel bir kurgu yapmak için kullanmak, yokluğu düzeltecek kayıp bir arşiv icat etmek. Basit bir fotoğraf düzenleme yazılımı kullanarak babasının bedenini kırpması, modacı jestini anımsatır: Bu onu, tarihin dokusuna, ön plana yeniden entegre eden bir değişikliktir. Backyard’da (FID 2018), fotoğrafik görüntünün manipülasyonu kayıpları önlüyordu. Burada ise kaderi savuşturuyor, sınırların kapanmasına ve daha önce başka türlüsüne tanıklık eden öğrencilerin sığınma başvurusu yapmalarına neden olan hareketi tersine çeviriyor gibi görünüyor. (Claire Lasolle)

İNANCI YİTİRMEK
Martha Mechow | Avusturya | Almanya | 2023 | 100’
SÜRGÜNDEKİ SANATÇILAR | ULUSLARARASI YARIŞMA | İLK FİLM YARIŞMASI 2023

Sıradan bir iç mekân, iki üç yaşlarında bir çocuk ve bir bebek. Bir anne, kısa bir süre dinlenmenin tadını çıkarırken, kızı aniden ve ısrarla ona seslenir. Kız bir anda ortadan kaybolur, uzandığı kanepe tarafından yutulur. Açılış sahnesi, Martha Mechow’un gerilimli sahne yönetiminde gizlenen şok edici mizahla tonu belirler. Annelik bir ceza mıdır? Kadınların maruz kaldığı kölelik ve bu eğlenceli, asi filmde adlandırıldığı gibi ebedî “heteroseksüel düğümün” kalbi. Losing Faith bir masalının fantezisiyle canlandırılmış bir bildungsroman (oluşum romanı) gibi ilerler. Flippa ana karakterdir. Annesi ortadan kaybolmuştur. Onu kız kardeşi Furia’ya ve Sardinya’daki Barranconi cadı-annelerine götüren bir yolculuğa çıkar. “Sence annemiz bu yüzden mi gitti? Özgürlüğümüzü elimizden alan bir dünyanın kurallarını bize aktarmak istemediği için mi?” Jane Austen’ın İkna’sının keskin analizi, Hıristiyanlığın sembollerine testere darbeleri ve kadınların sömürülmesine dair materyalist görüşler arasında, Losing Faith taşkınlıktan ve oyuncularının küstah canlılığından korkmayan taze bir nefes. Topluluk ruhuyla hareket eden performatif ve teatral girişimleri, anlatıyı tüm kuramsal ve öyküsel katılıklardan kurtarır ve kurgunun sınırlarını bulanıklaştırır. “Hiçbir plan yoktur, yalnızca sınanacak olasılıklar vardır. Hikâye onları eleyerek yazılır,” diye hatırlatıyor cadılardan biri. Film böyle ilerliyor; risklerle, maceracı, son derece özgür. (Claire Lasolle)

ÜÇ SESLİ BİR AKŞAM ŞARKISI
Graham Swon | Amerika Birleşik Devletleri | 2023 | 86’
SİNÉ + YARIŞMASI | ULUSLARARASI YARIŞMA 2023
VACANCES BLEUES VAKFI AVRUPALI LİSELİLER ÖDÜLÜ 2023

Aşk üçgeni sinemanın, edebiyatın ve magazin basınının vazgeçilmezi olmuştur. Graham Swon (korkunun işleyişini inceleyen ilk filmi The world is full of secrets’dan sonra) ikinci filminde bu basit olay örgüsünü kullanarak son derece özgün bir sinema deneyimi yaratıyor. 1930’ların sonunda Orta Batı’da bir yerde kapalı kapılar ardında üç ana karakter: gençliğinden beri yazması engellenmiş bir yazar olan Barbara, pek de başarılı olmayan basit romanların yazarı kocası Richard ve çok dindar hizmetçileri Martha (büyüleyici Deragh Campbell). Graham Swon, taşralı ve burjuva melodramının bu bileşenleriyle (film bunlardan tamamen vazgeçmiyor), politik eleştirinin zirvesini (adam sosyal olarak daha iyi durumda) birleştirip, filmini natüralizmden mümkün olduğunca uzaklaştırıyor. Yolları ayrılacakmış gibi, iç içe geçen üç ses, hatıranın kıvrım ve sırlarını, hayal edilmiş hayatları, onarılması istenen düşünce ve hayalleri keşfediyor. Takıntılar, üst üste bindirilmiş hayatlar, engellenmiş ya da trajik kaderler dolayısıyla, anlatı akıcı ve hareketlidir; üst üste bindirmeler ve fade out’lar kullanarak basık, tatlı, yarı aydınlık ya da gece atmosferlerin yanı sıra savaş öncesi sineması biçimlerini baş döndürünceye kadar kullanıyor. Virginia Woolf’un Dalgalar’ını anımsatan bilinç akışları bir araya gelerek çözülüyor ve bizi yolumuzdan saptırıyor. Bu aşk ve hüsran hikâyeleri geçmişin belli bir Amerika’sının portresini, aynı zamanda uzak kıyılara taşınan bütün bir sinema alanını da çiziyor. (Nicolas Feodoroff)

PACHEÛ
Camille Llobet | Fransa | İspanya | 2023 | 60’
FRANSIZ YARIŞMASI | İLK FİLM YARIŞMASI 2023

Mont Blanc masifi, buzulları, duvarları. Tanıdık bir manzara mı? Ama manzara nedir? Belki de her şeyden önce bir bakış, bedenlerin deneyimi, bir bilgi ve kelimeler. Üç bölüm hâlinde ve üç farklı yerde, üç “diyalog-saha okuması” ânı birbirini takip ediyor. Camille Llobet’in yaklaşımı, hassas algıları sorgulamak, bir geçidin, bir dokunun ya da donmuş toprağın çözülmesinin benzersizliğini ifade etmek için bir jeomorfoloğun ve yüksek dağ rehberlerinin donanımlı ve yönlendirici bilgilerini bir araya getirerek yüksek dağların sözlerine kulak veriyor. Bedenlerden sözcüklere, görüntülerden seslere, burada manzaranın önünde olmaktan çok, içinde ve onunla birlikteyiz. Organik, gürleyen bir beden gibi titizlikle filme aldığı, dönüşüm hâlindeki karmaşık, kırılgan bir manzara. Yüzeyleri inceliyor, yankıları dinliyor, en ufak izlere dikkat ediyor – başlığın anlamı da bu. Muhteşem kareler, izleyiciyi karla kaplı yamaçların veya ham mineral kütlesinin güzelliği, dokunulabilir, canlı varlığı ve iklim değişikliğine bağlı acımasız tezahürleri olan bir dönüşümün sarsıntıları arasında bırakıyor. Kayadaki çatlaklar, zamansız erime…Bu ani değişimler, hâlihazırda edindiğimiz bilgileri sorgulamamıza yol açıyor ve işaretlerini okumak için bu değişen çevreye yeni bir dikkat ve dinleme yöntemi talep ediyor. Camille Llobet bizi dikkat etmeye ve dinlemeye davet ediyor. (Nicolas Feodoroff)

RÖNESANS
Nader Ayache | Fransa | 2023 | 55’
SÜRGÜNDEKİ SANATÇILAR | İLK FİLM YARIŞMASI 2023
ULUSAL GÖRSEL SANATLAR MERKEZİ ÖDÜLÜ – LAGO JÜRİSİ ÖDÜLÜ 2023
Nader Ayache sinemada bedenini test etmekten korkmuyor. Bunu, bir elinde kamera, diğer eli gidonda, Paris’te cesurca bisiklet sürdüğü La guerre des centimes ile kanıtlamıştı. Bu filmde, kendisi kamera, bedeni tripod, gözü mercek, geçirdiği kazanın onu ölümle yaşam arasında bıraktığı doğulu ut ustası Fadhel Messaoudi’nin dublörünü canlandırıyor; filmin girişini bu hoyrat kaza anlarıyla yapıyor. Bu in medias res (hikâyenin ortasından başlayan anlatı) açılıştan sonra yönetmen bizi Chris Marker tarzı bir öte dünyaya götürüyor ve burada müzisyenin “başka bir zamanda uyanmış ve yetişkin olarak ikinci kez doğmuş” ikizini buluyoruz (La Jetée). Sanal gerçeklik kaskı takan müzisyen, yönetmen Jilani Saadi’nin canlandırdığı, büyük kara gözlükler takan tuhaf, din dışı biri tarafından dünyaya geri gönderiliyor. Kısıtlı imkânlarla var edilen La Renaissance, küstah zarafetinin bir kısmını sinemadan, gramerinin bazı unsurlarını da video oyunlarından ödünç alıyor. Sonuç, portre yazımını yenileyen, başının çaresine bakmalarla beslenen, hilelerle dolu kurgusal bir mekanizma: öznel bir vizyon, gelişen aşamalar, bir avatar. Fadhel’in ikizi olarak seçtiği kişi, Mahmoud Messadi’nin bilinmeyene doğru büyük bir yolculuğun öyküsünü anlatan romanına adını veren Abou Hourayra’dır. Metrodaki yolculukların ve kasvetli ve soğuk Paris’teki yürüyüşlerin pürüzlü görüntülerinden oluşan bu yavan macera, Fadhel’in trajik yolculuğunu ve onun Tunus’tan gelişinden bu yana yaşadığı sürgünle bağlantılı engelleri şefkatle yeniden ortaya koymak için bir fırsattır. Kendisi de sürgün yaşayan yönetmen, kurmacanın süslerinden sıyrılarak, karakterinin aynasında, Renaissance’in kalbinde yatan şeyi ortaya koyar: bir sanatçıya övgü, bir sevgi jesti ve sinema aracılığıyla kendini baştan yaratma olasılığı. (Louise Martin Papasian)

CAPITAL
Basma Al-Sharif | Mısır | İtalya | Almanya | 2023 | 17’
FLAŞ YARIŞMASI 2023
1930’ların sonundaki İtalyan “Beyaz Telefon” filmleri ile Mısır’daki yeni şehirlerin inşası arasındaki bağlantı nedir? Bu soruya yanıt olarak Basma Al-Sharif, farklı coğrafyalar ve siyasi tarihler arasında köprüler kurmak için groteskliği biçimsel sofistikelikle birleştiren hicivli bir film yazar. Yönetmen, anlamsız bir duygusallıkla karakterize edilen, etrafında entrikaların döndüğü ve o zamanlar burjuvazinin sembolü olan bir nesnenin filmlerini cesurca hafife alıyor. Yönetmen, bu filmlerin sadece temel unsurlarını ele alıp, onları ironiyle ters yüz ediyor: bir televizyon setinin önüne yığılmış kayıtsız bir aktris, günceli takip etme zorunluluğu ve beyaz bir telefon. Burada melodram yok, ancak ekranın arkasında ve telefonun diğer ucunda, alaycı bir Mısırlı başkan adayı ile bir röportaj ve bir emlak geliştiricisinin (baştan çıkarıcı) teklifleri var. Bu otoriter söylem karşısında, yönetmen Diego Marcon tarafından canlandırılan bir vantriloğun sansürlenmiş sözleri, söylemin sınırlarını sorguluyor. Basma Al-Sharif, halüsinatif çarpıtmalarının ele verdiği tüketici bir rüya olan lüks konut komplekslerinin reklamları aracılığıyla dijital olanakların yapaylığını sinematografik minimalizmle birleştiriyor. Filme adını veren Capital, 1970’lerden beri Kahire yakınlarında planlanan devasa “yeni Mısır başkenti” projesine atıfta bulunuyorsa, burada söz konusu olan da elbette küresel kapitalizmdir. Sömürgeciliğin mirasçısı olan, yönetmenin doğduğu yer olan Güney’i işgal eden de odur. Nino Ferrer’in nostaljik bir şekilde trajik bir kaderi öngördüğü ve Filistinli sanatçının şimdi acımasız ve umutsuz bir mizah anlayışıyla tasvir ettiği Güney. (Louise Martin Papasian)

KAYBOLANLAR
Samir Ramdani | Fransa | 2023 | 28’
FLAŞ YARIŞMASI 2023
Açılış sahnesi, Samir Ramdani’nin özellikle sevdiği bir tür olan bilim kurgu filmine yakışır türden bir sahne. La Cellule (FID2020) bunun harika bir örneğiydi. Yönetmen aynı malzemeleri kullanıyor: “mahalleler” olarak adlandırılan gençlerin enerjisi, mütevazılıklarını ortaya koyan imkânlar ve mekânlar, sekansları şık bir Hollywood örtüsüyle giydiren coşkulu bir film müziği ve kusursuz çekimler. Kurmacanın yapısı çocuksu bir basitlikte: bazı gençler kaybolmuştur ve uyuşuk bir polis rolündeki Samir Ramdani ile Leyla Jawad’ın canlandırdığı amiri Samira onları bulmak zorundadır. Hiç dolambaçsız, senaryo, yönetmenin sahneleme sanatını, durum komedisi ustalığıyla siyasi kurgu potansiyeline yatırım yapmak için bir vesile olur. Daw bir kez daha yıpratıcı bir mizah anlayışını damıtıyor. Bu uyumsuzluk, Fransız toplumunun Cezayir kökenli Fransızlara ilişkin tabularını ve klişelerini ele almamızı sağlıyor. Samira, soruşturmanın gidişatı hakkında Vali ile telefonda konuşurken, gizlice Arapçaya geçer. Ve film Arapçadan Fransızcaya, Fransızcadan Arapçaya kekremsi bir neşeyle yol alır. Samira’nın lezbiyen ve eski kız arkadaşının da boks öğretmeni olduğunu belirtelim. Daw açıkça feminist ve sömürgecilik karşıtıdır. Ayrıca yönetmenin önceki filmlerine göre Daw daha karanlık ve direkt bir film. Buradaki zanaatkârlık, “ratonnade” kelimesinin kökenini ya da 17 Ekim 1961 katliamını bilmeyen göçmen çocuklarına sunuluyor. Bu şekilde Daw, mirasımıza sahip çıkmanın aciliyetini ve “tarihi bilmeyenler onu yeniden yaşamaya mahkûmdur” fikrini benimsiyor. (Claire Lasolle)

NAFURA
Paul Heintz | Fransa | 2023 | 29’
FLAŞ YARIŞMASI 2023
ÖZEL MANSİYON | VACANCES BLEUES VAKFI AVRUPALI LİSELİLER ÖDÜLÜ 2023
Paul Heintz, bu gece geçen yol filminde, hayali olanları ve onların ikircikli erdemlerini araştırmaya ve onların aracı da olduğu zorlayıcı gücü ortadan kaldırmaya kendini adamış gerçekliğin sınırındaki çalışmalarına (Foyers, FID 2018) devam ediyor. Suudi Arabistan’da bir yerde, sıcak bir yaz akşamında üç arkadaşla birlikteyiz. Bir kasaba ve uzakta anıtsal bir çeşme, belki de fallik bir fışkırma. Ve biz uzaktan fışkıran suyu tahmin ederken, üç genç kadın can sıkıntılarını gidermek için “nafura” kelimesi etrafında bir söz düellosuna girişirler. Paul Heintz, zenginlik ve güç sembolü olarak ne kadar değerli bir meta olduğunun herkes tarafından bilindiği bir ülkede, bu su hikâyesinin etkileri ile kentsel ve siyasi tahayyüllerin yaratılmasına bir göz atıyor. Bu ortamın diğer tarafını keşfederek film, politik bir masaldan gece vakti rotadan saparak karşıt noktasına giden farklı bir anlatı sunuyor ve böylece güç ve yasak üzerine bizi düşünmeye sevk ediyor. Nafura filmi bedenleri harekete geçirerek, imgeleri, sesleri ve dili, küstah icat gücünü ve onun yıkıcı kuvvetini işleyişe sokuyor. Paul Heintz, bu kadınları huzursuz sesleri ve değişmiş yüzleriyle, ışıltılı varlıklarının zorunlu görünmezliklerinin yok ettiği aydınlık yüzleriyle filme alarak, bu güçlü jestle kısıtlamalara rağmen özgürlüklerinin gücünü gösteriyor. Ve “nafura” kelimesi etrafındaki her şeye bulaşarak, harekete geçiren karşı bir biçim gibi, neşeli olduğu kadar yıpratıcı, ortaya çıkıyor. (Nicolas Feodoroff)

ADALARIMIZ
Aliha Thalien | Fransa | 2023 | 23’
FLAŞ YARIŞMASI 2023
İZLEYİCİ ÖDÜLÜ – RENAUD VICTOR ÖDÜLÜ 2023
“Çiçekler Adası” lakaplı Martinik, ince kumlu plajları ve ışıltılı bir gökyüzünün altında değişmeyen güneşiyle egzotik bir hayali uyandırır. Karayip Denizi’nde yer alan ada, 1635 yılında Fransızlar tarafından kolonileştirilmiştir. Aliha Thalien ise Hindistan cevizi palmiyeleri ve mavi denizler arasında, birkaç kareyle sahnesini kuruyor. Yoğun, doygun renklerden oluşan görkemli bir ön planın shatta arka planıyla kucaklaştığı kartpostal imgesi, yerini yavaş yavaş, adanın köle sahibi geçmişini anımsatan diğer manzaraların sessizliğine bırakıyor. Tondaki değişim, adanın maruz kaldığı egzotikleştirmeden uzaklaşıldığını gösteriyor. Motosikletle yapılan bir yolculuk çekimi bizi doğrudan adanın kalbine götürüyor gibi görünüyor: Nos Îles’in içeriden çizilen bir portresi. Rehberlerimiz, umut dolu bir çağın neşesi ve canlılığı içinde grup olarak filme alınan genç insanlar. Yönetmen, gösterişten uzak kurgusu, ortam seslerinin nazik modülasyonları ve sabit kadrajlarıyla, buğulu bir sükûnet hissi yaratıyor. Su oyunları ve kristal berraklığındaki gökyüzü arasında, békés (ilk yerleşimcilerin soyundan gelen beyaz Kreoller) hakkında yapılan rahat ve dişli şakalarla artan dostane bir suç ortaklığı var. Aliha Thalien, eğlenceli konular ile adanın sosyo-ekonomik gerçekleri, kolonyal varoluş, anakara Fransa ile ilişkiler, siyasi bağımsızlık arzuları ve kaynakların kontrolü hakkındaki daha ciddi düşünceler arasında gidip gelen konuşmalardan kesitler veriyor. Böylece, dolaylı olarak, melez ve Kreol gençliğin berrak zihinlerinden sessiz egemenliğin nüfuz ettiği çok yönlü bir Martinik portresi ortaya koyuyor. (Claire Lasolle)

KUŞ DİYARI
Leïla Kilani | Fransa | Fas | 2023 | 127’
SİNÉ + YARIŞMASI 2023
Lina, Mansouria’da Tanca’nın tepelerindeki, çürümeye yüz tutmuş bir malikânede kendini kuşları incelemeye ve binlerce internet izleyicisi tarafından takip edilen tuhaf film günlüğünü tutmaya adar. Doğaya dönüş hayalleri kadar isyan etme arzusuyla da hareket eden 13 yaşındaki genç kız, dünyanın gidişatını belirleyen tutkulu oyunlarını – açgözlülük, güç ilişkileri, öfke, aşk – keşfederken yaşıtlarını da topa tutar. Genç kız annesinin ölümünün ardından sessizlik yemini etmiş olsa da trajik tonları olan ateşli filmi körükleyen şey onun coşkusu ve acı tatlı sesidir. Indivision, dolu anlatısını gelgitlerle, iki karşıt dünya etrafında düzenliyor. Birincisi, toprak satışı yüzünden parçalanmış, çökmekte olan ihtişamlı bir aile olan Bechtani klanı. Bir de orada yaşayan ve Mansouria’ya göz diken emlak geliştiricileri tarafından düzenlenen tahliyeden korkan yoksul köylüler var. Seçkin bir aktör ve aktris kadrosuna sahip Indivision, karakterlerinin dürtüleriyle şekillenen çalkantılı ve zengin bir aile destanı. Lelila Kilani, bunu Arapçadan Fransızcaya geçişler ve dilsiz ana kahramanının dille olan ilişkisinden beslenen şaşırtıcı bir söz taşkınlığın mayası hâline getiriyor. Lina vücudunu siyah keçeli kalemle yazılmış kelimeler ve sorularla kaplarken, izleyicileriyle yaptığı ve doğrudan ekrana yazılan konuşmalar, filmin kendi konusu üzerine canlı bir yorum üretiyor. Indivision, bir çağın taşkınlığını canlılıkla kucaklıyor ve değişen bir dünyanın çalkantılarıyla yüzleşen ergenliğin aciliyet ve gerilimlerinin benzersiz bir tercümesini sunuyor. (Claire Lasolle)