TİYATRO: Tête de Turc

Institut français Ankara, Konrad Adenauer Cd. No 30, Yıldız
07.03.2024 - 19.30

Oyun dili sadece Fransızca

Institut français Ankara, Şairler Baharı ve Frankofoni Baharı 2024 kapsamında, şair Nazım Hikmet’in metinlerinin okunması üzerine Benoît Vitse tarafından yaratılıp gerçekleştirilen bir tiyatro oyunu sunuyor.

Projenin başlangıcı, iki yıl önce Institut français İzmir’den gelen bir davet ile başladı. Daha sonra eserlerini okuduğumuz Türk şairleriyle bir akşamda Nazım Hikmet’in şiirinin gücünü ve güncelliğini keşfettim. Fransa’ya döndüğümde Hikmet’in başka metinlerini de bulmaya ve bu gösteriyle yazılarının sahnedeki gücünü yeniden kazanmaya odaklandım.

Nazım Hikmet’in farklı metinlerinden, hapishanede yazdığı şiirlerden siyasi metinlere ve otobiyografik anılara kadar Benoit Vitse’nin okumaları, Türk şairine saygı duruşunda bulunuyor ve eserlerinin ne kadar her zamanki gibi canlı ve güncel olduğunu gösteriyor.

Oyuna eşlik eden müzikler başta Umut Adam Seytanin olmak üzere Türk müzisyenlerin ve Yayla kemanlarının eserleridir.

  • Institut français Ankara, 7 Mart Perşembe 19.30
  • Giriş ücretsiz, kayıt zorunludur, tıklayın
  • Oyun dili sadece Fransızca
  • Süre: 1 saat

Benoît Vitse

Komedyen olan Benoît Vitse, ardından on beş yıl boyunca Oise’deki Guillaume Cale Company’nin yönetmenliğini ve müdürlüğünü yaptı. Avignon ve Strazburg Festivallerinde ödüller kazandı. 1996’dan itibaren Romanya’daki Iasi Fransız Kültür Merkezi’nin direktörlüğünü, ardından Ukrayna’daki Kiev Institut français’nin direktörlüğünü yaptı ve 2002’de Romanya’daki Ateneu Avrupa Yaratılış Merkezi’nin müdürlüğünü yaptı. Daha sonra 2018 yılına kadar Hermes’teki Cassini Topluluğunu yönetti.

Çeşitli eserlerin yazarı: 2022’de Autobiographie autorisée d’un gaucho picard, 2021’de Les Lettres du Moldave ve Les Batailles impudiques.

2021’de Moldovalı yazar Dumitru Crudu’nun Moi j’ai tué Hitler çevirmeni.

Nâzim Hikmet (1902-1963)

Nâzım Hikmet, çocukluğunda, yüksek rütbeli bir Osmanlı memuru olan dedesi Paşa’nın ve Fransız kültürüne meraklı bir sanatçı olan annesi Djélilé’nin şiirlerine hayran kalmıştı.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İstanbul’un İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmesine isyan eden, Türk köylüsünün bağımsızlık mücadelesinden coşan ve Ekim Devrimi heyecanına kapılan Nazim, 1922’de Moskova’ya gittiğinde henüz yirmi yaşındaydı.
Kurtuluş Savaşı’ndan sonra 1924’te Türkiye’ye döndü, ancak artık “kızıl/Komünist” olduğu için zulüm mağduru olarak 1926’da Moskova’ya döndü ve çok sayıda geldi ve döndü.
Her şeyi tutkuyla, özgürlüğü, ülkesini, halkını ve kadınlarını sevdiği için komünist, Türk avangardının sürgündeki dehası olur.
Türkiye’ye döndüğünde, 1936 yılında bir isyanın methiyesi olan Şeyh Bedrettin Destanı’nı (bir köylünün Osmanlı İmparatorluğu güçlerine karşı mücadelesini) yayınladığı için, 1938 yılında yirmi sekiz yıl hapis cezasına çarptırıldı. Yoldaşları Jean-Paul Sartre, Pablo Picasso ve Paul Robeson’un Paris’te oluşturduğu uluslararası destek komitesinin eylemi sayesinde 1949’da serbest bırakıldı.

Hikmet sürekli takip edilmektedir. İki cinayet girişiminden mucizevi bir şekilde kurtuldu ancak elli yaşında yapması istenen askerlikten muaf olmayı başaramadı. Soğuk Savaş dönemindeyiz ve nükleer silahların yayılmasına karşı kampanya yürütüyor.

Dünya Barış Konseyi’nin çok aktif bir üyesi olan şair, Enternasyonal’in şarkısını söylüyor ama Stalinizmi reddetmesi konusunda sessiz kalmıyor. Türk vatandaşlığının büyük kaybının ardından Polonya vatandaşı olan Nazim, sürgünden kaçmak için her yeri dolaşıyor. Yalnızca Avrupa, Afrika ve Güney Amerika’da çünkü Amerika Birleşik Devletleri ona vize vermiyor.

Bindim tirene, uçağa, otomobile,
çoğunluk binemiyor.
operaya gittim,
çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere ben de gitmedim 21’den beri
camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye,
ama kahve falına baktırdığım oldu…

(Nazım Hikmet, Otobiyografi’den alıntılar)